16 Kasım 2013 Cumartesi

#Dershane!


Öyle bir "hane" ki "ders" alırız.
Ülkemiz de bir ders'hane!
Öyle bir "dershane" ki, çoğunlukla acı tecrübelerle değer kazandırıyor bizlere. Pişiyoruz. Tekrar pişiyoruz. Bazen yanıyor kavruluyor kahroluyoruz!

İki öğretmen çıkarmış bir aileye mensubum. İlkokul 3. sınıfta iken, hasta olan öğretmenimi elimde çiçekle evinde ziyarete gittiğimde "öğretmen olacağım" demiştim. Öğretmenimizin annesi de "sen kaymakam ol" diye cevap vermişti.

Kaymakam olmayı isterdim doğrusu. Öğretmenliği her ne kadar sevsem de.

Yıllardır süregelen "üniversite" kavgası, tepişen filler, ezilen çimenler!

Kaymakam olmayı isterdim. Olsaydım da en az şimdiki kadar mutlu olmasını da bilirdim muhtemelen.

Çimenler gibi ezilmeseydik!

Şunu anladım:

Biz büyükler çocuklara hiç acımıyoruz!
Bizden büyükler de acımıyor.
Kocamanlar da!
Kodamanlar da!

Bir "siyaset" uydurmuşuz ki, acube ki ne acube!
Bir "demokrasi" bulmuşuz ki millete dayandığı söylenen, milletsiz, milliyetsiz!

Kaymakam olmayı isterdim.
Onun yerine "kaymakam yetiştirmeyi" seçtim!

Öğretmenlik "annelik" gibidir, kadın gibidir yani.
Doğurgandır, doğurgan olmalıdır. Yoksa.
Yoksa pörsür, kurur, varlık amacından uzaklaşır, kendini yer!

Çocuklar adına midem bulanıyor artık bu kavgadan!
"Medeniyetin" de midesi bulanıyor, DİKKAT safrayı çıkaracak, kusacak!

Dileyelim ki bu mide bulantısı güzel bir doğum sancısının habercisi olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder